Atalarımız Solucan Mı?
- Kürşat Şahin
- 26 Mar 2024
- 3 dakikada okunur

Bir süredir beynimi tırtıklayan, aklımı ters düz kısa devre yapıp inanç zeminimi sarsan konuya kıyısından biraz gireyim istedim. Kendimce de ilginç bir başlık üzerinden ara bir sonuca ulaştım. Düşünün bir kere Dünya’da binlerce yıldır din gibi kutsal olarak nitelendirilen ve kitapları ile pekiştirilip geliştirilen en iyi üniversitelerde yüzlerce dersi okutulan bu pürü pak kavram her zaman kaçınılmaz olarak bir araç. Peki neyin aracı: savaş, vahşet ve canlı katlinin. Üretken Yapay Zeka çağında gezegenimize ve tüm canlılara faydalı olabilmek için çalışıyor, bir yandan da yaptıklarımıza bir bakın. Burada Dünya ağırlığınca anormal ve sayısız dilemmalar var. Bize dogmatik bir zeminde sorgulama yasakları ile sunulan bu bilgiler de şüphe götürmez şekilde sağlam zeminlere oturmuyor. Öyleyse gelin bilimin ışığında atalarımızın gelişimine bakalım ve aslında tek hücrenin becerilerinin artması ile oluşan yassı solucanlar olduğumuzu kabul edelim. Ve yine bilimin sorgulanabilir aydınlık ve huzur verici yanılgısında bulalım merak edilenleri. Bu gibi sorular aslında Ali Demirsoy’un Biyolojik Saat kitabını okurken ufak kıvılcımlarla başladı. Öncesinde konuya artık giriş yapalım ve mavi gezegenimiz Dünya'nın oluşumuna kısaca bir göz atalım. 13 milyar yıl önce, Dünya üzerinde devasa su kütleleri bulunuyordu ve bu kütlelerin içinde biyomerler yeni yeni oluşmaya başlıyordu. Bu yaklaşık 4.77 milyar yıl öncesi. Ancak, biyomerlerin su yüzeyine çıkabilmeleri için koşullar henüz oluşmamıştı. Oksijen atmosferimizde yeterince yoktu ve güneş ışınları da oldukça kavurucuydu.
Biyomerler
Peki, bu durumda biyomerlerin gelişmesini sağlayıp bugünkü canlılar nasıl oraya çıktılar. Öncelikle oksijenin yeterli miktarda oluşabilmesi için su buharlaşıyor, buharlaşma sonucunda hidrojen atomlarının büyük bir kısmı uzaya kaçıyorlar ve sonuç olarak iki sonuç ile karşılaşıyoruz. Suyun içerisinde oksijen atmosferde kalıyor ve oksijen atomları bir ozon tabakası oluşturarak gezegenin yüzeyini uygun ve yaşanabilir sıcaklığa getiriyorlar. Ancak o sıralarda Dünya atmosferindeki oksijen oranı çok düşük, yaklaşık olarak 1/1000 oranındaydı. Atmosferdeki oksijenin %16 lık gibi uygun gelmesi ve diğer bazı tek hücreli organizmaların da bu oksijen üretimine katkıları biyomerlerin gelişim süreçlerinin önünü açıyor ve evrimleşme hızlanıyor.
Oksijen ve Mitokondri
Oksijen yeterince mevcut şimdi bu oksijeni enerjiye nasıl dönüştürebilirler? En kritik soru bu. Yine o sıralar Dünya üzerinde tek hücreli mitokondri bakterileri var. Bu bakterilerin en önemli özelliği enerji üretebilmeleri ki biyomerler bundan faydalanmak ve çoğalmak için vait kaybetmeden mitokondrileri yutuyorlar.İş te bu sayede zor ve yüksek enerji gerektiren çoğalma, çok hücrelilere geçiş süreçleri başlıyor.
RNA nın kendini kopyasını diğer bölündüğü hücreye aktarabileceği DNA sentezlemesi de bu enerji ile tatmin edici bir noktaya geliyor. Özetle, bu enerji üretimiyle birlikte tek hücreli canlılar da çoğalmaya başladılar.
Bu yapılar hala birbirlerinden ayrı duruyor organizma halini alamıyorlardı. Bir bağ gerekliydi. O da hızla evrimde yerini aldı. Kolajenler. Kolajen yapıları, organizmaları bir arada tutuyor ve güçlendiriyor.
Atalarımız Gelişmeye Başlıyor: Yassı Solucan Planarya
Çok hücreli yaratıklar etrafta kol geziyordu. Bununla birlikte hala bir şeyler eksikti bugünkü canlılar evrenini yaratabilmek için o da belleğe sahip organizmalar. Şimdi bu canlıların ilki olan ve benim atamız olarak nitelendirdiğim hala da Dünya üzerinde var olan yassı solucanlar: Planaryalar.
Planaryalar, parçalara bölünseler bile rejenerasyon yetenekleri olan, aslında önü ve arkası olan yassı solucanlar. Ön ve arka tarafta sinirler barındırırlar ve besine ulaşmalarını sağlayan ilk algı organları koku alma organıdır çünkü bu gelişim, hayatta kalmak ve üremek için kritiktir.
Planarya organizmalarında, protein yığınları ile ilk depolamaya süreçlerinin başladığını görüyoruz. Bölünme değil depolama yetenekleri gelişmiş hücrelere de sahip olmaları bir yandan hafızayı oluşturken bir yandan da ölümü canlılar dünyası ile tanıştırmış da oluyordu.
İlk Omurgalılar: Amphioxis
Bundan sonra omurgalılara giden yol Amphioxis ile canlısı ile evrimde yerini alıyor. Omurgalıların atası olarak da kabul edilebilecek ikinci canlı organizmalar ortaya çıkıyor. Bu organizmaların sinir sistemleri oluşmaya başlıyor ve iç organlar da gelişiyor. Artık, gerçek canlılar ortaya çıkıyor ve çeşitli türlere evrimleşmeye başlıyorlar.
Sonuç olarak, insanın evriminin ilk adımları bı şekilde özetlenebilir. Balıklardan sonra, omurgalılar sınıfı ortaya çıkıyor ve insanın atası olan maymunlara doğru bir gelişim görülüyor. Bu süreci bilimsel olarak düşündüğümüzde oldukça ilginç ve orijinal bir çok hikaye ortaya çıkmaktadır.
Umarım bu açıklamalar size de benim kadar heyecan vermiştir.
Görüşmek üzere, kendinize iyi bakın ve bol bilgi dolu günler dilerim.
Kürşat Baba QB
Youtube Videosu: https://youtu.be/Uq7JBgSZVDc
ınstagram Adresi : https://www.instagram.com/kursat_baba_qb/







Yorumlar